31 Mart 2012 Cumartesi

İKİ ARADA BİR CENNETTE


İki sene önce. Gözlerim yaş dolu. Yüreğim alev alev. Benliğimin diğer adı ateş. Savaş sonrasında, yangının orta yerindeyim. Çocuğum daha, hala da öyleyim. Uyuyorum genelde, gözümü açıyorum kabus. Kabustan kurtulmak için yeniden uyku. Sanki bu bir girdap. İçinde dönüp durup, sonu bucağı olmayan bir dönüş, bir kurgu. Sonra başucumda duran bir kitabı alıyorum. Dua ediyorum içimden, tüm kalbimle yalvarıyorum beklide ; “Allah’ım bir işaret gönder.”diye!
Öyle bir yeri açılıyor ki kitabın, bir anda yangınıma su dökülüyor. İşaretine “Şükür.” Diyorum, oysa unutmuş dilim bu kelimeyi. O’na yaklaşmışımda, şükür demeyi unutmuşum. O an ateşler içindeki çocuk şükür diyor, yanan her köşesiyle tekrar tekrar şükrediyor. Biliyor ki onun bir sıfatı da Es Semi, yani her şeyi duyan, bütün duaları işiten! Ardından biraz toparlıyorum kendimi. Doğruluyorum. Sırtımı yastığa dayıyorum, ama yinede kalkmıyorum yataktan. Her an tekrar uyumak isteyebilirim ne de olsa, güvenli bulduğum yer düşlerim, rüyalarım. Orası benim saltanatım, surlarla çevrili korunağım. Dünya kabus yeri, yangınlar, alevlerle çevrili. Sırtımı dayadım ya yastığa ardından açıyorum bir şarkı. Sezen, bu kızı yeniden büyütmeliyim diyor. Bir de ekliyor;
Kazanmalı, kaybetmeliyim

Aşk uğruna harp etmeliyim

Bu kızı yeniden büyütmeliyim

Farkındayım…

Boşa değil Sezen’in bu sözleri. Rastgele de açılmış değil bu şarkı. İçinde yaşadığım kabus boyunca dediğim cümlem saklı; Bu kızı yeniden büyütmeliyim!
İki sene önce. Ben, bir çocuğum. Alevler içinde, cehennemi yaşıyorum kendi benliğimde. Herkesin cenneti de cehennemi de kendi ölçüsünde. İki sene önce. Ben bir kız çocuğu. Yazıyorum Sezen’in sözlerini, bir defterin köşesine. Unutmamak, hep hatırlamak için. Bir gün gelip kendime yıldızlardan daha uzak olduğum o günü hiç unutmamak için, yazıyorum bir yere. Söz uçuyor, anı siliniyor ama doğru demiş büyükler yazı hep kalıyor. İşte ondan yazıyorum bende! Hamuru kararken Yaratıcı unutmayı da eklemiş, ama bazı şeyler var ki unutulmamalı. İki sene önce. Gördüm diyorum kendime. Tanı, buranın adı esfel-i sâfilîn. Cehennemin en dibi. Unutma ki bir daha düşme bu kadar dibe. İşte yazıyorum o gün, bir küçük deftere;
Bu kızı yeniden büyütmeliyim

Kor ateşlerde yürütmeliyim

Değirmenlerde öğütmeliyim

Farkındayım, farkındayım…

İki sene sonra, bugün. İki sene boyunca uğraştığım gerçekliğimleyim. O kızı büyütüyorum şimdi, bununla meşgulüm. İşim gücüm bu. Daha ne olsun ki.
İki sene sonra, bugün. Mekanım farklı. Tanı diyorum kendime. Buranın adı alâ-yi illiyyîn. Cennetteki üstün makam. İnsan olmak cehennem- cennet arası bir serüven değil mi? En dibi görenin tepede aldığı haz kelimeler kitabına hiç sığabilir mi?
İki sene sonra bugün. Elime o küçük not defteri geçiyor. İçini karıştırdığımda en altına tarih atılmış bir şarkı sözü. Unutmamak için. Unutmadı bu kız, işte o yüzden her gün büyütmek için uğraşıyor kendini.
İki sene sonra bugün. Olduğum yerde neşeli, gözüm yükseklerde, istekli.
İki sene sonra bugün. Düşündüğüm nasıl daha az uyunur. Dünya bir cennet yeri, kaçırmamak lazım bu düşü.
İki sene sonra bugün. Ağzımdan, gönlümden düşmeyen bir kelime. Şükür değil. Hamd olsun diyorum ben. Sadece bugüne değil, düne, bugüne, geleceğe. Verdiğine, vermediğine, verip de geri aldığına. Her şeye.
İki sene sonra bugün. Yazıyorum yine. Unutmayayım diye. Hamurumuza katılmış bir kere. Unutmayayım istiyorum, esfel-i sâfilîn de içimde, alâ-yi illiyyîn de.
Ve işte iki sene sonra bugün ben tam da seyirde…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder